work-image

ÖNÜM ARKAM SAĞIM SOLUM SOBE!

Fotoğraf 0x0 cm

ÖNÜM ARKAM SAĞIM SOLUM SOBE! Çalışmalarımın ana ekseninde kimlik, hafıza, beden, tarih, aidiyet, kültür, kavramları üzerine yoğunlaşarak, üretimlerimi bugünün çağdaş toplum yaşamı içerisinde insanın konumlanışı ve gündelik yaşam deneyimleri çerçevesinde yorumlamaya çalışırım. İnsanlık durumunun yaşamdaki evrensel yansımalarının ortaklaştırıcı niteliğini, bir o kadar kendine has ve biricik olan kişisel hikayelerden yola çıkarak sorgularım. “İmajın arkasında başka bir imaj daha var mı?” sorusunu kendime hatırlatarak yol aldığım çalışmalarımda, fotoğraf mecrasını merkezime alırım. Tekil, sessiz ve hareketsiz görüntüden başlayarak üstlendiğim sorgulamalarımı, hareketli görüntünün imkânlarıyla hem pratik alana hem de bir araştırma alanına taşırım. Fotoğraf, video ve sinematografi arasındaki teknik geçişliliği kullanarak, kendimi görsel hikâye anlatıcısı olarak konumlandırıp, anlamın açığa çıkacağı bir kesişim alanı kurmayı amaçlarım. 2015 yılından bugüne dek oluşan fotoğraf serisi Önüm Arkam Sağım Solum Sobe! ile, gündelik yaşamın aynının tekrarı üzerine kurulu ritmi içindeki Kadını merkeze almaktayım. Kadın; bir cinsiyet temsili olmaya indirgenemeyecek şekilde bedenli bir varlık olmanın ortaklığının ifadesidir. İtaatkâr bedenler yaratma amacı taşıyan tüm mekanizmalar karşısında, kadın bedeninin özgürlüğünü aradığı ve bulma çabası içinde olduğu konumları, vurgulamaya çalışmaktayım. Sosyolog Zymut Bauman’ın Akışkan Modernite kitabında söylediğine göre: “Günümüzde belirsizlik ve güvensizlik akışkan moderniteyi ortaya çıkarmıştır. Özgürlük hayali kuran insanlar, ona gerçekten ulaştıklarında, onun içerdiği tehlikelerin miktarı karşısında dehşete kapılırlar. Bu nedenle akışkan modernite, özgürlük yerine güvenliğe duyulan özlemi doğurur. Bu da daha fazla güvenlik için özgürlükten feragat etmeyi gerekli kılar.” Kapatma mekanizmalarını, bedenlerimizi terbiye edip davranışlarımızı disipline etmeye çalışan kocaman resmî kurumlar olarak üzerine düşünmek yerine, gelin bedenli varlığımız, bizzat bedenlerimiz üzerine düşünmeye çalışalım ve düşünmeye bedenlerimizden başlayalım. Bedensel özgürlüğümüzün, gündelik yaşamda etrafımızı kuşatmış ve neredeyse görünmez hale gelmiş kurallar, düzenleyici pratikler, alışkanlıklar, gelenekler ve ritüeller toplamı tarafından işgal edildiğini biliyoruz. Bilmekle kalmıyor, reddediyor, rahatsız oluyor, dile getiriyor, bu döngüden yoruluyor, yeri geliyor kayıtsızlaşıyor, yeri geliyor kabullenmeye başlıyoruz. Öyle ki, bu kabullenme ve kısıtlanma, bu tabiiyet neticesinde, bizzat kendimiz kendi bedenimiz üzerinde saklayarak, saklanarak, kapatarak-örterek, biçime sokarak, uyumlu kılarak daha öznel bir kapatıp kuşatma biçimi yaratmaya başlıyoruz. Bir noktadan sonra, kendi üzerimizde uyguladığımız ile maruz kaldığımız şiddet, disiplin, terbiye, kapatma arasındaki farklar silikleşmeye başlıyor. Bütün bu mekanizmaları olağanlaştırmaya ve onları bizatihi benimsemeye başlıyoruz. Bu çalışmada amacım, sıradan görünen bu kapatma ve kuşatmaya, içinde taşıdığı evcilleş(tir)meye karşı direnç ile bakmayı önermektir.

Daha Fazla Gör
Doğa Nerede?(Sergileniyor)

Bir Önceki

Bir Sonraki